_Mysterious_1

 
Katılım: 03.02.2012
"Öpemediğin, Sarılamadığın, Koklayamadığın birini özlemek; Ölümü özlemek gibidir." Seni bitirir..!
Sonraki seviye: 
Points needed: 35
Son oyun
Okey Oyunu

Okey Oyunu

Okey Oyunu
1 yıl 106 gün önce

SİNİR OLMAMAK İÇİN KENDİ BURCUNUZU OKUMAYIN..:):)



KOÇ (21 Mart-20 Nisan)

Sözünde duramayan, özgüveni olmayan, gıcık şahsiyet. Hayat boyu illa birileri onu iteleyecek. Var ya, bütün ev kuşları, ana kuzuları genelde bu burçtan çıkar. Bunun sevdası bile bir halta yaramaz. Genelde platonik takılır haspam. Yoktur ki cesaret denen şeyin zerresi bunda, gidip de söylesin. Hadi bir mucize oldu zar zor söyledi ve siz de bir halt edip buna uydunuz. Eğer uçarı, hayatla eğlenen, aşkta heyecan arayan bir kişi iseniz bittiniz kuzum siz. Duygusal takılır bu koçlar. Sıkıcı mı sıkıcıdır. Her an ahlanmaya meyillidir. Ona bir şeyi bin kere anlatın anlamaz. Bir de anladım havaları ve sonunda anlattığınız şeyin tam tersine yorumları yok mudur.Deli olursunuz. Soru sorup ne olduğunu anlamaya kapasitesi yetmez. Ama toplum tarafından sevilir. Niye, çünkü kendinden başka kimseye bir zararı yoktur. Öyle hileyi, yalanı becerecek zeka yoktur ki onda. Siz ona fıkra anlatın o gülsün, bir şey anlatın o dinlesin. Başka bir işe yaramaz. Kıskanç, gıcık ve sıkıcıdır.

BOĞA (21 Nisan-21 Mayıs)

Bunun var ya, insan beynini yormaktan başka bir şey yaptığı yoktur. Orda burda arkanızdan atar tutar. Hele de size karşı ilgisi var ve siz ona karşı kayıtsızsanız yandınız demektir. O zaman her şey beklenir bundan. Yerin dibine sokar sizi. Artık saçınızı başınızı mı yolarsınız, sinirden alkole mi başlarsınız, o sizin tercihiniz. Melek yüzlü şeytandır bu boğalar. İntikamcıdır. Hayatta pek bi halt olmazlar. Ailelerinin durumu iyi değilse vay hallerine. Her şeye löp diye konmak isterler. Çok param olsun, en güzel sevgili benim olsun, olsun, olsun, olsun.... Kendini dünyanın merkezi sanır. Sizden çıkarı varsa sizden iyisi yoktur bunlar için. Genelde evde kalmışların burcudur. Ya evlenmezler, ya da geç evlenirler. Zaten kim ne yapsın bu uyuzları. Erkenden mezara sokar sizi. Bunun tek boğalığı burcunun ismidir. Aslında akreptir bu akrep.

İKİZLER (22 Mayıs-21 Haziran)

Dönek, iki yüzlü, karakter çorbası, tek başına tek bir işe bile yaramayan asalak. Tatlı dilli yılan. Bu var ya, bu, hayatı boyunca onu bunu sömürüp durur. Bol organizasyonlu, bol dedikodulu, fesat mı fesat, defolu tipin tekidir. "Hadi arkadaşlar şunu yapalım..." "Aaa ayıp ettin tabii ki gelirim...." "borcum olsun... " en çok yalanlarından bir kaçıdır. Çok iyi yalan söyler. Gevezedir de. Sır tutamaz. Boştur bunun ağzı. Ayaklı Gazete dedikleri türdendir. Gezsin, tozsun, eğlensin, o kadar. Öyle sıkıya mıkıya gelemez fazla. Laf olsun diye konuşur, evlenmek için evlenir, desinler diye yapar. Bir sözü diğerini tutmaz. Yanında kimse olmayınca da korkağın tekidir. Habire birilerinin , bir şeylerin arkasından konuşur. Onun arkasından konuşur, bunun peşinden konuşur. Ha babam konuşur. Güvenilmez tipin tekidir bu. Ama şeytan tüyü vardır bunlarda. Kendini affettirmeyi iyi becerir. Çabuk kandırır karşısındakini. En dikkat edilmesi gereken burç grubudur.

YENGEÇ (22 Haziran-23 Temmuz)

Kendini akıllı sanan, saftoriğin biridir. Herşeye kolayca inanır. Gidenin ardından asırlarca yas tutar. Bir de bir gün herşeyin iyi olacağına ilişkin paranoyası yok mudur. Gel de çıldırma. Onu dış görünüşünden daha çok ilgilendiren bir şey yoktur bu dünyada. Birkaç iltifatta yelkenleri suya indiriverir hemen. Bencilin tekidir. Her şeyin en iyisini, en doğrusunu kendisinin bildiğini sanır. Sanki bu dünyaya yüce bir görev için gelmiş gibi davranır. En az bir koç kadar ana kuzusudur bu. Bir de hayat boyu yaslanacağı bir duvar olsun ister. Bir gün melek, bir gün şeytandır. Yani bir türlü çözemezsiniz onu. Sürekli gelgitlerde yaşar. Tehlikelidir. Insanı kolayca avucunun içine alır. Eğer nefretini kazanmışsanız dikkat. Böyle durumlarda öfkesi henüz tazeyken pek çevresinde durmayın. Çünkü o zaman yapmayacağı şey yoktur. İlişkilerinde zordur. Birini severse onu sanki malı gibi sahiplenir, ama gözü de sürekli dışarıdadır. Bu uyuzla dostluk neyse de, aşk asla. Çünkü kaprisleriyle sizi hayatınızdan bezdirir.

ASLAN (24 Temmuz-23 Ağustos)

Bu aslan var ya aslan. Bu komedi şey kendisinin gökten zembille indiğini sanır. Bu ıssız bir adaya düşse, yanında isteyeceği üç şeyden biri aynadır. Kendinde şeytan tüyü olduğunu düşünür. Sanki bu olmasa çevresindeki hiçbir şey düzgün gitmeyecek zanneder. Oysa en büyük yamuk kendisidir. Bunu bir odaya iki gün kapatın kesin ölür. Hele bir de odada ayna yoksa iki gün bile sürmez. Özgürlüğü asla vazgeçemeyeceği şeydir. Saftır aslında bu. Kuş kadar beyni olan bir insan bile bunu kolayca kandırabilir. Öyle ince detaylardan pek anlamaz. Bir yalan söylediğinde ya da gizli bir iş yaptığında kısa sürede kendini ele verir. Çünkü plan yapacak, yaptığı planı doşru düzgün uygulayacak, hadi diyelim uyguladı, saklayıp gizleyecek kadar potansiyel yoktur onda. Sakın bu aslan megolamanına nasıl göründüğünüze dair bir şey sormayın. Çünkü siz kendinizi ne kadar mükemmel hissederseniz hissedin, o olumsuz bir şey bulacaktır. Bu şahsiyetle kavga ettiğinizde, size saldıracağı ilk konu dış görünüşünüz olacaktır. Kilonuzdan tutun da, gözlerinizin şaşılığına, dudaklarınızın inceliğine kadar v.s ne varsa onu fazlasıyla ilgilendirir. Ruh sağlığınız açısından tehlikelidir.

BAŞAK (24 Ağustos-23 Eylül)

Hemen hemen her şeye kolayca uyum sağlar. Çünkü başka türlü ortam yapamaz, çevre genişletemez. Sırf çevresindekiler eksilmesin diye kendi fikirlerini savunmaktan korkar. Zaten kim karşısında her söylediğine he diyen bir tip istemez ki. Bunun en sinir bozucu huyu, insanlarla konuşurken onların, rahatsız edecek kadar gözlerinin içine dik dik bakmasıdır. Genelde efendi takılır. Ama içten içe her türlü çılgınlığı yapmaya meyillidir. Şıpsevdidir, sessizdir, kuruntuludur ve genelde dalgındır. Sizinle konuşurken çoğunlukla kafasından başka şeyler geçer. Yaptığı iyilikleri en ufacık bir hatanızda her an başınıza kakabilir. Fazla alaturkadır. Ayrıca saplantılı tipin tekidir. Şıpsevdiliğine rağmen birine kafayı taktığı zaman karşısındakini bayana kadar zorlar. ilişkilerinde romantik olmaya çalışır. Ama bir süre sonra can sıkar. İçmeyi pek bilmez. Hele de morali bir şeye bozuksa ki, genelde bir şeye bozuktur, içmeye gidilecek en son kişidir. Hadi iyi niyetiniz size bir halt etti ve gittiniz, o zaman yanınızda onu bir nebze susturmak için bir bant bulundurun. Normalde pek konuşmayı ve diyalog kurmayı bilmeyen bu şahıslar, içtiklerinde yerdeki taşla bile konuşurlar. Onlar için yarın değil, bugün önemlidir. Genelde karakteri oturmamış kişilerdir.

TERAZİ (24 Eylül-22 Ekim)

Mıy mıy terazi, dır dır terazi, ıyy bu var ya bu bıdı bıdı konuşur. Soğuk nevalenin tekidir. Bunu en çok kendisi sever, sonra annesi, sonra varsa teyzesi... sonra, sonra bunu kimse çok sevmez. Canınız sıkıldığında en son arayacağınız kişi olmalıdır. Çünkü sizin ufak bir moral bozukluğunuzu dahi depresyona kadar götürür. Kafasını her şeye takar. Gelgit akıllının tekidir. Bir gün size çok yakın davranır, ertesi gün bir bakarsınız suratınıza dahi bakmıyor. Sırlara, gizemli şeylere çok meraklıdır. Müthiş bir dedikodu deposudur. Kim kiminle ne yapmış, bilmem kim nerde ne etmiş, miş de miş miş... Hemen hemen çoğunu bir yerlerden duyar, görür, bilir. Yapmacık beyinlinin tekidir. Akıllı takılır, takıldığıyla kalır. İnsanı boğan, sıkan bir havası vardır. Başta zor bir ihtimalle de olsa size çekici ve ilginç gelse bile, sonrasında mazoşist değilseniz şayet, kaçacak delik ararsınız. Yemeğe düşkündür. Özentinin tekidir. Çevresi tarafından robot, soğuk ve dengesiz olarak tanınır. Tatminsizdir. Son not olarak, çok fazla dikkate alınacak biri değildir.

AKREP (23 Ekim-22 Kasım)

Çevresine genelde ılımlı ve temiz kalpli havası veren akreplerin, insanları dumura uğratmakta üstüne yoktur. Kuşkucu, kıskanç ve iki yüzlünün biridir. Size ne zaman hangi yüzünü göstereceğini de asla kestiremezsiniz. Bazen şefkatli, sıcak, bazen de saldırgan ve soğuk bir buzdolabı gibi olur. Sizin yüzünüze gülüyor olması, asla size karşı iyi niyetler beslediğinin garantisi değildir. O tam bir tiyatrocudur. Hat safhada bencildir. Bu var ya bu, öyle melun bir şeydir ki, Allah bunun şerrinden düşmanımı bile korusun. Kafaya koydu mu yapar bu. Vücut dilini çok iyi kullanır. Yüz mimikleri en çok olan insan tipidir. Her olaya , her şeye bir mazereti vardır. Çok dikkatli ve akillidir. Avına sinsi sinsi yaklaşır. Eğer çevrenizde bir akrep varsa, bence onunla kesinlikle dost olmaya çalışın. Kıskançlığı yüzünden yapmayacağı şey yoktur bunun. Sürekli ilginin kendisinde olmasını ister. İnsani çileden çıkaracak kadar kendine güveni vardır. Burcunun adi gibi akrebin tekidir. Melek yüzlü şeytan lafı sanki bunun için söylenmiştir.

YAY (23 Kasım-22 Aralık)

Ah sen var ya sen... Düzenbazlar düzenbazı, dedikoducu ve bir o kadar geyik insan. Senin adam olman için kafana taş düşmesi veya birinin başına balyozla vurması falan mı lazım? Nedir bu gevezelik. Bu konuşur, konuşur, çenesi de yorulmaz. Beleşe bayılır. Ben yaptım, ben ettim havaları yok mudur bunun, insanın gırtlağına yapışıp boğası gelir. Heyecan manyağıdır bu. Bağımsızlığına en düşkün burçtur. Duruma, ortama göre anında değişirler. Nabza göre şerbet verirler. Buna gazı verdin mi bir daha tutamazsın. Bir şeyi abartmağa bayılır. En ufacık , en basit olayı bile süsleyip öyle anlatırlar size. Dikkat yoksunudur bu yaylar. Allah bunların sevgililerine de sabır versin. Bir insan ancak bu kadar kaprisli olur dedirtir insana. Bardağın hep dolu tarafını görecek kadar, hayattaki olumsuzluklara gözlerini kapatırlar. Sıkılınca kaçarlar. Eğer sonunda bir çıkarları yoksa, mücadele etmeyi pek sevmezler. Bunların burcunun adı yay değil çakal olmalıymış aslında. Bunlar için hayatta kendilerinden daha önemli hiçbir şey yoktur. Biten ilişkilerinin ardından konuşur, kızdığı arkadaşlarının arkasından atar tutarlar. Bu yüzden pek güven vermezler insana. Daha nasıl güven versin ki, sırf heyecan için yaşayan, dedikoducu tip demedik mi? Bir şey biliyoruz da söylüyoruz herhalde.

OĞLAK (23 Aralık-20 Ocak)

İnatçı keçi seni. Seni gurur budalası, pire için yorgan yakan şapşal seni. Dobralıkla patavatsızlığı bunun kadar karıştıran başkası yoktur şu cihanda. Her an bir siniri krizi geçirmeye müsaittir. Onun için o daha iyi, bu daha kötü gibi bir ayrım genelde yoktur. İki şey arasında kıyas yapamayacak kadar absürt ve gereksiz bir insandır. Bu nedenledir ki, çok mecbur kalmadıkça saçlarınızın yeni şeklini, kıyafetinizde yaptığınız değişikliğin nasıl olduğunu, bu rüküşten veya daha doğrusu bu garip insandan başka birine sorsanız iyi edersiniz. Yani biraz kaz kafalının tekidir. Onun aklı fikri arkadaşlarıdır. Sonra da onlardan yer nanayı , görür Hanya'yı Konya'yı. Özel hayatının didiklenmesinden hiç hoşlanmaz. Sanki kimin umurundaysa, bunun kendi gibi sıkıcı kurallarla boğulmuş özel hayatı. Eğer bir filmi onunla birlikte izleme gafletine düştüyseniz şayet, size durup dururken, oyuncunun en son ne söylediğini sorar. Filmin her sahnesinde yorum yapar, o da olmadı absürt bir şey bulur kafanızı karıştırır. Olmadık yerde güler, olmadık yerde soru sorar. Onu sorar, bunu sorar... Sanki mezar taşına yazdıracak, yıllarca bilmem kimlerin canına tak ettirip öğrendiği onca gereksiz bilgiyi.

KOVA (21 Ocak-19 Şubat)

Görgüsüzün biridir. Yaşantısı boyunca kompleksleriyle hem kendisini hem de çevresindekileri canından bezdirir. Özentidir, ayrıca basmakalıp tipin de biridir. Değişime pek açık olduğu söylenemez. Okul hayatının parmakla gösterilen parlak çocuğu değildir. İş hayatında ise hep kolay işleri tercih eder. Potansiyeli daha fazlasına izin vermez. Olsa da olur, olmasa da olur tipin tekidir. Yemeğe olan düşkünlüğü de ayrı bir mevzudur. Genelde obezler bu burçtan çıkar. Yani yakınınızda bunlardan bir iki tane olması sakıncalı değildir. Genelde sizi kompleksleriyle bunaltır ama onun dışında, diğerlerine göre daha zararsızdır. Yıllar sonra bir anıyı hatırlayıp efkarlanır bu yaylar. Pek nostaljiklerdir. Onu bunu yıllar sonra hatıra olur diye saklamaya bayılırlar. Her ne kadar içlerinden bazıları, ağır abi, hanım ağa gibi bir görüntü çizseler de, hemen hemen hepsi sulu gözlü, duygusal tiplerdir.

BALIK (20 Şubat-20 Mart)

Ah sana ne desem bilmiyorum ki. Saf mısın, salak mısın? Yüz yıl yaşasa, olgunlaşacağına daha da bir çocuklaşır bu. Ona kırılır, buna alınır, küser, kızar.... Ayyyy... İnsanın bunu düşünürken bile içi daralır. Hayatta zaman zaman önüne çıkan fırsatları bir türlü değerlendiremeyen beceriksizin tekidir. Yaşamı boyunca kolay yoldan para bulmayı hayal eder. Zaten uyumadığı anlarda, çok az istisnai durum dışında genelde hayal kuruyordur. Hep çelişkilerle doludur. Bir de sanki hiç olumsuz huyu yokmuş gibi, bir kuru inadı vardır ki... Tam bir karın ağrısı, baş belasıdır. Bunun huyuna, suyuna git, sonra canın ne istiyorsa yaptır buna. Ama bana sorarsan kendin yap daha iyi. Tam bir bunalımdır. Bir şeye moralinin bozulması için nefes alıyor olması bile yeterlidir. Ona sorsan hayatta en büyük acıları bu çekmiştir, gelen buna vurmuştur, giden buna vurmuştur. Ah zavallı daha ne yapsındır ki. Bunun bindiği gemi batar, tuttuğu dal kırılır. Anılarla yaşamağa bayılır. Geçmişinden asla sıyrılamaz. Dış görünüşe çok fazla önem verir. Öyle lider olmak gibi bir kaygısı yoktur, kıyıda köşede kendine bir yer bulsun yeter. Onu mutlu etmek neredeyse imkansız gibidir. Herhangi bir şeye bile hemen sevinebilir, ama asla mutlu olmaz. Şahsiyetsiz, karamsar, olsa da olur ama olmasa acaba daha mı iyi olurdu dedirten tuhaf insanın tekidir. 


SENİ SEVİYORUM

Seni Seviyorum Çünkü, Ellerini Tuttuğumda “Ben” Oluyorum. İçimdeki Sevda Ateşi Büyüyor,Bir Yangın Oluyor Suyla Sönmeyen. Ah Nasıl Atıyor Kalbim Bir Duyabilsen. Seni Seviyorum Çünkü;Adını Duyduğumda Titriyorum. İçimdeki Sevda Telleri Titriyor. Eriyorum, Su Olup Akacağım Sanki. Su Olsam da Sana Akmak İçin Bir Yol Bulurum Ben. Ayaklarının Dibinde Bir Göl Olurum.Sen Bu Aşk Suyuyla Yıkanırsın.

Seni Düşündüğümde ki Bir Tek An Bile Yok Seni Düşünmeden Geçen Hasretin Tutsağı Oluyorum. Hasret Dedim de Seni Özlemenin Bu Kadar Zor Olacağını Bilemezdim. Bir Sarmaşığa Dönüşüyor Hasretin. Bütün Bedenimi Sarıyor. Hasretten Şikayet Etsem de Aldırma Sen. Kavuştuğumuzda Yaşadığım Bahtiyarlık Kötü Olan Ne Varsa Hepsini Silip Atıyor.

Seni Seviyorum Çünkü;Yanındayken Dört Mevsim Bahar Oluyorum. Seni O Baharın En Nadide Çiçeği Yapıyorum. Çiçek Çiçek Açıyorsun Yüreğimde,Kokunla Başımı Döndürüyorsun. Bir Bahardan Diğerine Uzanırken Zaman,Sensizliği Aklıma Bile Getirmek İstemiyorum.
Çiçek Dedim Ya, Bir Çiçek Adı Verseydim Sana Papatya Olurdun. Açışıyla Dünyaya,İnsanlara Baharın Geldiğini Müjdeleyen Papatya. İddiasız Ama Güzel. Güzel Ama Kibirsiz. Sana Baktıkça Kendimi Hiç Keşfedilmemiş Bir Kıtanın Topraklarında Buluyorum. Adım Adım Dolaşıyorum Seni. Sana Dair Ne Varsa Hepsini Öğrenmek İstiyorum. Keşfetmeye Aç Bir Kaşifim Ben. Ancak Senin Topraklarınla Doyuyorum. Sana Her Gün Yeniden,Bir Kez Daha Aşık Oluyorum. Bu Aşka Ben Bile Şaşırıyorum. Ama Şaşkınlığım Beni Mutlu Ediyor.

Seni Seviyorum Çünkü;Her Sabah Kalktığımda Bir Günü Daha Seninle Geçirecek Olmanın Mutluluğunu Yaşatıyorsun Bana. Ben Güne Seninle Başlıyorum ve Her Gün Hayatı Yeniden Keşfediyorum. Gök Kuşağının Her Tonunu Gölgede Bırakan En Parlak Renksin Sen. Her Şey Senin Rengini Taşıyor ve Benim İçin O zaman Anlamlı Oluyor.

Seni Seviyorum Çünkü;Soğuk Günlerde İçimi Isıtan Meltemsin. Sıcak Günlerdeyse Ferahlık Veren Kuzey Rüzgarı. İliklerime İşleyerek Esiyorsun. Seni Seviyorum Çünkü;Her Şeyde Sen Varsın. Nasıl Olmayacaksın ki. Sanki Sen Doğduğumdan Beri İçimdeydin. Yüreğimin En Derin Köşesindeydin. Sanki Ortaya Çıkmak İçin Beni Bekliyordun. Ve Ben Orada Olduğunu Fark Edince Hak Ettiğin Yere Çıkardım Seni.

Seni Seviyorum Çünkü;Hep Benimlesin.Seni Görmem İçin Yüzüne Bakmam Gerekmiyor. Gözümü Kapatsam da Oradasın. Gördüğüm Her Yüz Aslında Sensin.
Gözlerinin İçindeki Binlerce Yıldız Gecenin Karanlığını Delip Geçiyor. Sen Bana Bakarken Ben Kendimi Yıldızlara Bakar Gibi Hissediyorum. O Yıldızların Parlaklığında Kaybediyorum Kendimi. Gözlerim Kamaşıyor Ama Şikayetçi Değilim Aydınlığından.Güneş Doğmasa,Yıldızlar Kaybolmasa Diyorum,Ama Biliyorum Ki Güneşimde Sen Olacaksın Gecenin Sonunda. Bu Kez Daha Parlak Daha Aydınlık Çıkacaksın Karşıma.

Seni Seviyorum Çünkü;Saçların Ellerimin Arasında Kayıp Giderken,Dünyadaki Cenneti Bulmuş Gibi Hissediyorum Kendimi. Cennetin Sahibi Sensin ve Biliyorum Ki Sadece İzin Verdiklerin Girebilir O Cennete. Ben O Cennette Kalmaya Kararlıyım. Seni Seviyorum Çünkü;Her Gülümseyişin İçime Yeniden Yaşama Sevinci Dolduruyor. Her Gülümseyişin Karamsarlığı Yıkıyor,Umutsuzluğu Parçalıyor. SENİ SEVİYORUM ÇÜNKÜ;Seni Sevmeyi Sana Dokunmayı,Seni Dinlemeyi,Sana Bakmayı,Seni Koklamayı,Seninle Paylaşmayı Seviyorum. Seninle Birlikte İnsana Dair Ne Varsa Onları Da Seviyorum. Seni Sevdiğimi Anlatmaya Çalışırken Ne kadar Çaresiz Olduğumu Da Görüyorum. Her Sözcükten Sonra Durup Tekrar Tekrar Düşünüyorum,İçimdeki Seni Yeterince Anlatabildim Mi Diye. Biliyorum Ki Yetmeyecek Bu Kadar Sözcükten Sonra Bile sana Sevgimi Anlatamamış Olacağım.

SÖZCÜKLERİN BİTTİĞİ YERDE İSE GÖZLERİME BAK ONLAR BU SEVGİYİ DAHA İYİ ANLATACAKLARDIR SANA.... YAŞAMAKSA SENİ SEVMEK BEN HİÇ ÖLMEDİM SENİ SEVİYORUM....


YAŞAM NEDİR???

Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte,
yaşamı arıyordum ne olduğunu bilemeden... Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle oynayan, karanlıklarda
yıldızlarla konuşan... Mutluydum rüzgarla birlikte
maviliğe savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken,
mutluydum gökkuşağı olup renkleri saçarken...

Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları
yeryüzünde... Hepsi zamanla koşar gibi, hep bir şeylerin
peşinde... Bazen bir kuşun kanadına karışır,
uçardım onunla, rüzgâra karşı çığlıklarla birlikte.

Yaşamı sorardım kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana... Göklerde özgürce kanat çırpabilmek, rüzgâra baş kaldırmak. Ama
yağmur yağdığında özgürlükleri elinden alınır, ağırlaşan kanatları
daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısında... Sığınırken bir kaya
kovuğuna, özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura, sessizce...
Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için...Toprağa karışmak istedim, çoğalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak istedim, deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim... Terk ettim gökyüzünü güneşe veda edemeden... Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım. Koşmaya başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için. Yaşamı hissedebilmek için... Yaşam olabilmek için...

Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış... Sıcaktı toprak, gökyüzünün
olamadığı kadar... Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle...
Sevdim onu... Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte...Toprağın
derinliklerinde, karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim... Zaman
geçtikçe büyüdüm, çoğaldım... Yerimde duramaz hale geldim...

Güneşi özledim... Yıldızlara merhaba demek istedim.... Terk ettim
toprağı. Sıcaklığını, şefkatini. Bir sabah çiçekler açarken gökyüzünü
gördüm yeniden... Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine özgür...

Aktım, gittikçe büyüyerek... Beni sarmalayan toprağa dokunarak
aktım... Nereye gittiğimi bilemeden... Sadece yaşamı ögrenebilmek
için aktım... Benimle çiçekler açtı ağaçlarda, topraktan otlar fışkırdı
delicesine... Ben onlara yaşamı sunarken, cevap veremediler bana
yaşam nedir diye sorduğumda... Büyümek istedim... Daha hızlı
akmak, denize kavuşmak istedim... Aktım gökyüzünün görünmediği
ıssız ormanların arasından, yıllardır kımıldamaktan korkan taşları
peşimde sürükleyerek, başkaldırırcasına ... Başakların rüzgârla dans
ettiği ovalara geldiğimde duruldum... Onları seyredebilmek için
yavaşladım... Sordum uçuşan kelebeklere yaşamı... Rüzgarla dans
mı diye?.. Cevap vermediler bana... Denizi aradım uzaklarda,
görebilmek için köpürdüm, taştım ona bir önce dokunabilmek için.

Sonra bir sabah, daha güneş ışıklarını serpmeye başlamamışken
dünyaya, uzaklarda maviliği gördüm... Gördüm orada canlılığı,
başkaldırmışlığı, hasreti... Kavuşmak istedim bir an önce, sarılmak
istedim... Koynuna girmek istedim bir sevgili gibi... Sevişmek
istedim onunla... Yaşamı istedim ondan... Dokunduğumda denize,
balıklar kaçtı benden, suyum karıştı denize... Bir oldum onunla...

Ufacık bir damlaydım, bulut oldum, toprak oldum, deniz oldum,
okyanus oldum. Kapladım dünyayı canlılığımla. Dalgalarla oynarken derinliklere karıştım... Derinliğin sessizliğinde güzellikleri
buldum... Yaşam gizlenmiş güzellikler midir diye sordum denize?
Cevap alamadım... İnsan olmak istedim... Yaşamın ne olduğunu
öğrenirim diye...Döl oldum genç bir erkeğin ateşli vücudunda...
Yıldızlı bir gecede can oldum bir dişiyle... Büyümeye başladım
içinde olduğum insana fark ettirmeden... Büyüdüm, büyüdüm...

Aynı toprak gibi sıcak ve karanlık bu yer bana güven verdi, huzur
verdi... Zaman geçtikçe, yerime sığamaz hale geldim... Güneşe
sarılmak istedim... Yıldızları görmek, denizle konuşmak istedim...
Yaşamı insanlara sormak istedim... Işıkla tekrar kavuştuğumda
özgürlüğümü hissettim yeniden... Küçük bir su damlasıyken
gezdiğim gökyüzünü yeniden görebilmek mutluluk verdi...

Büyüdüm zamanla... Diğer insanlarla birlikte, zamanla birlikte...
Sordum insanlara yaşam nedir diye?.. Cevap veremediler...
Bir gün aşık oldum birisine, neden diye sormadan kendime...
Bir kuş gibi özgürce, bir nehir gibi delicesine akarak,
bir deniz gibi sınırsızca sevdim birisini...
O zaman anladım ki; YAŞAM SEVGİDİR...
SADECE SEVGİ.


ÇOK ÖZLEDİM

Senin Bir Yerlerde Varolduğunu.. Ve Benim Olduğunu Bilerek Yaşamayı…. Sonunda Senin Kollarında Olma Umudu İle Seni  Özledim… Her Sabah Kalktığımda, Başka Bir Şehirde De Olsa.. Benim İçin Çarpan Bir Kalp Olduğunu, Bilerek Yaşamayı Özledim… Sana Sarılmayı .. Ve Sana Sarıldığımda, İçimi Kaplayan O Huzuru, Hissetmeyi Özledim.. Seni Özledim Birtanem.. Sadece Seni Seviyor Ve Çok Özlüyorum..!!!!


SANA SÖZ SEVGİLİ

İçimdeki Çocuğun Masalıydın Sen

Ey acıdan mutluluklar doğuran kadın. 
Biliyorum sen bu saatlerde yorgunluğunu yormaktasın. 
Bu kaçıncı rüya kendini hüznün dar ağacında sallandırdığın ? 
Bu kaçıncı tabut omuzlarında çocukluğunu yıkadığın ? 
Kanamalı bir gecenin içinden koşuyorum sana 
Karanlığın içinden ayıkladığım binlerce yıldız, 
Satırların içinden arakladığım binlerce şiir ile.. 
Başım otobüs camlarında uykusuzluğa râm olsa da 
Sana vardım, sana yar’alandım. 
Sana hayatlandım. 
Sana gelirken Susamıştı karasallığım, 
Kurumuştu şiirlerim, 
Çatlamıştı satır aralarım. 
Bir meltem gibi yüreğine masal anlatmayalı 
Depreşmişti sırt ağrılarım Kısırlığım ayyuka çıkmıştı. 
Sonra suskunluklarımı yüklenip 
Özlemine susadı üşengeç yaralarım. 
Ceplerime sığacak kadar mavi bilyeleri doldurup 
Koştum kır düğünü düşlerimize 
O kadar dalmışım ki, Yalın ayak kalmış çocukluğum. 
Beni sevdana giydir sevgili. 
Kokunla ört düşlerimi.. 
Gözlerinin hayat deryasına yatır harflerimi 
Ve sakın beni nefesinde uyutma… 
Beni, Beni nefesinde yaşat. 
Ve dudaklarının nihavent sesinde öldür. 
Eski bir lunaparkın Atlı karıncaların olduğu bölümde buluştuk sonra. 
Üzerlerimizde çocukluğumuz, 
Ellerimizde tertemiz düşlerimiz, 
Ve de sonu gelmeyen sırt ağrılı umutlarımız, 
Gülümsüyoruz rastgele.. 
Sanki mavi bir denizin ortasında Yalın ayak yürüyoruz. 
Gözlerimiz aşk’a kapanmış 
Yüreğimiz bir sevdaya adanmış.. Yürüyoruz elele.. 
Sonra ben bir şiir oluyorum gözleri kapalı. 
Bilyelerini unutmuş bir çocuğun sırtında sona eriyor ağrıların. 
Ve sana ithaf edilmiş satırların arasında 
Soluğum, nefesim çağlayan bir nehir gibi. 
Sana cümle cümle koşarken Taştı içimdeki çocuk, 
Sonra yalın ayak koştuk mutluluklara… 
Gül sağnağında kavuştuk kahve rengi umutlara 
Biraz da sustuk sevda dilin. Sustuk derken dil sustu, 
Yürek, aşkı binlerce dile tercüme ediyordu. 
Ve sana yazılmış bir şiirin en hayat damarında, Acıyı payladık. 
Ve yüzüm yüzünde, Saçların nefesimde.. 
Ve yıldızlar şahitliğinde 
Bir fincan umudu mutluluğun utangaç yüzüne çaldık. 
Biliyorum saat geç oldu. 
Sen yorgunluğunu yorarken bu saatlerde 
Ben sana vardım. 
Saçlarının baş ucuna mavi bilyelerimi bıraktım usulca.. 
Yüreğine eğilip İçinde hayalleri gerçek olan bir sevdanın geçtiği 
Masalı anlattım. 
Sana söz sevgili. 
Acılardan mutluluklar doğuracağız bir gün. 
Evet, bir gün; Gözlerinin tenhalığına değen tüm uykuları uyandırıp 
Yüreğinin bereketli topraklarında Gülümseteceğim umutlarını. 
Ve dudaklarına yaslanıp tüm alfabemi 
İçimdeki çocuğun tüm şarkılarını fısıldayacağım 
Ve sonsuza dek adını haykıracağım satırlara.. 
Sana söz sevgili..